Bir millet nasıl aşağılanır?

FİLM KRİTİK: SERDAR AKBIYIK

Quentin Tarantino gibi tartışmalı ve sarsıcı filmlerin ustası için bile fazlasıyla keskin bir dile sahip olan Soysuzlar Çetesi, Nazi düşmanlığı kisvesinde Alman milletini aşağılıyor. Brad Pitt’in başrolünü oynadığı film çok tartışma yaratacak

Bu hafta vizyona giren Soysuzlar Çetesi bir Tarantino filmi olarak bile tartışmaya açık bir yapım. 1978 yapımı orijinal filmden etkilenerek çekilen öykünün Quentin Tarantino'nun gözünden çok farklı bir hale döndüğü su götürmez bir gerçek.

Cannes'da gösterilen film izleyiciler tarafından farklı tepkilerle karşılandı. Bunun en büyük sebebi Tarantino'nun absürd, fazlasıyla kanlı ve karikatürize anlatım tarzıyla Naziler'in yaptığı Yahudi soykırımının gölgesinin günümüze uzanan etkisidir. Yıllar içinde Hollywood üretimi bu İkinci Dünya Savaşı filmleri Nazi düşmanlığı ile Alman düşmanlığı arasındaki çizginin belirsizleşmesine sebep oldu.

Hollywood stüdyolarının Yahudi kapitalinin etkisi altında olması zaman içinde üretilen filmlerde bitmeyen bir nefret doğmasının belki de en büyük sebebidir. İşte bu anlamda Soysuzlar Çetesi'ne en cüretkar film diyebiliriz. Öyle ki filmin başında Brad Pitt'in canlandırdığı Apaçi Aldo karakteri, “Almanlara karşı gaddar olacağız. Vahşetimizle bizim kim olduğumuzu anlayacaklar. Komutam altındaki her adam bana yüz Nazi’nin kafa derisini borçlu. Hepiniz yüz Nazi’nin başından alınmış derileri bana vereceksiniz” der. Üstelik bu söylemlerde çoğunlukla Nazi kelimesinin yerini Alman sözcüğü alır.

Yahudi askerler Almanlar'ın kafa derisini yüzerken kamera da en detaylı çekimlerini yapar. Film Nazi ile Alman halkı arasındaki sınırı iyice bulanıklaştırıyor. Zaten problem de burada.

Tarantino 1992 Rezervuar Köpekleri ve 1994 Pulp Fiction ile kariyerinin zirvesine vardı. Bu erken zirve yapma durumu onun sinema dilini kendini tekrarlamama adına absürde ve fanteziye kaydırmasına sebep oldu. Bu kayma daha çok sınırları ihlal etme yönünde yaşandı. Vahşet ve kan gösterisi neredeyse bir tür Tarantino imzasına dönüştü.

2003 yılında çektiği Kill Bill serisinde kameranın üstüne fışkıran kanlar, 2007 yapımı Grindhouse'da değişime uğramış dev erkek cinsel organı gibi abartı dışa vurumlar ile "kendini tekrar" tehlikesine isyan eden ama bu tarzıyla uğradığı dejenerasyonu da algılayamayan bir tecrübe yaşadı Tarantino.

Tabii popüler olması onu izleyen bir grup sinemacının da etrafına toplanmasına sebep oldu. Otel'in yönetmeni Eli Roth'da bu grubun içindeki isimlerden birisi. Eli Roth bu yakınlığını Soysuzlar Çetesi'nde canlandırdığı Donowitz rolüyle pekiştirdi. Bence Donowitz rolü filmin genel duygusu içinde de önemli bir yer tutuyor. Elinde beysbol sopası ile Alman askerlerini döverek öldüren bu karakter için SS, Nazi veya normal Alman askeri ayrımının hiç bir öneminin olmaması filmin alt metinin kendini kusan bir mesajı.

Filmin bu yönünün dışına çıkarsak müthiş bir oyuncu kadrosu olduğu gerçeği ile karşılaşırız. Brad Pitt, Diane Kruger, Alman sinemasının genç yeteneği Daniel Brühl, 2008 yılında Cannes Film Festivali’nde En İyi Kısa Film dalında Altın Palmiye ödülü kazanan oyuncu ve yönetmen Melanie Laurent müthiş performansların sahipleri.

Filmde bir isim var ki gerçekten seyretmesi çok büyük bir zevk. Filmin kötü SS subayı Landa rolünde Christoph Waltz Alman sinemasının kendi içinde sakladığı sürpriz bir isim. Filmin alt metinlerini ne kadar eleştirirsem eleştireyim Waltz'ın performansı için bu filmi tekrar tekrar seyredebilirim.

Filmin konusunu kısaca özetlersek; Alman işgali altındaki Fransa’da Shosanna Dreyfus, ailesinin Nazi albayı Hans Landa tarafından katledilmesine tanık olur. Katliamdan kurtulan Shosanna, yeni bir hayata başlar. Öte yandan Teğmen Aldo Raine’in önderliğindeki bir grup Yahudi askeri, önceden belirlenmiş hedeflere yönelik intikam faaliyetlerine başlamıştır. Raine’in intikam timine Alman kadın oyuncu Bridget Von Hammersmark da katılır. Shosanna ile Yahudi asker timinin yolları kesişir. Naziler hiç tahmin etmedikleri ölüm biçimlerini yaşamaya başlarlar.